Blog Listem

16 Nisan 2022 Cumartesi

İklim Değişikliği ve Nüfus Artışı İle İlişkisi

 Dünya'nın, yalnız iklim değil; ekonomik, toplumsal ve uluslararası sorunlarının başlıca nedeni nüfus artışı sorunudur. Her ne kadar dünya halkının refah seviyesi belli seviyenin üstünde olan kısmı bunun etkilerini hissetmese ya da görmezden gelse de; bu sorun her canlıyı etkileyen, önüne geçilmesi gereken bir sorundur. Bu konudaki çeşitli kurguların; toplum içinde dolaştığına ve ülkelerin gizli gizli nüfus sorununa çözüm aradığına, nüfusu azaltmak için çeşitli yollar denediğine dair söylentilere rast gelmiş olabilirsiniz. Pek tabii bu söylentiler gerçek de olabilir.

 İnsanlar, özellikle çevreyi etkileyen sorunların etkisini çok geç hissediyorlar. Bilim insanlarının da işi; sorunları öngörmek ve çözüm sunmak olduğundan, bilim insanlarının önerilerini dinleyen toplumlar sorunlarını büyümeden halledebiliyorlar. Şu anlık dünya nüfusunun; bir sorun olmadığını, sadece kaynakların adil paylaşımında sorun olduğunu söyleyen bilim insanları da var. Fakat refah yaşayan toplumlar, bir şekilde kullanılan toplumlar sayesinde refah yaşadıkları için: nüfusun bir sorun olduğunu söyleyen bilim insanlarına hatta bunu dile getiren vatandaşlara, yanlış düşündüğü ve bunun bir insan hakkı ihlali olduğunu söylüyorlar. TÜİK verilerine göre, Türkiye nüfusunun 2050 yılında 93 milyon olması bekleniyor. Farklı senaryolara göre 104 milyon- 110 milyon gibi rakamlar da mevcut. Dünyadaki durum ise, 2050 yılında 9 milyar 306 milyon kişiye ulaşması yönünde. Şu an yaklaşık 8 milyar olan nüfusa göre; 28 yılda 1-1,5 milyarlık bir artış hayli yüksek bir oran.


Nüfus artışı özellikle ekonomik olarak öyle büyük bir sorun ki; bu sorun yaşanmasa dünyanın sırtından olağanüstü bir yük kalkacak durumda. Çünkü üretimin, tüketimin ve tüketim artıklarının ne kadar fazla olacağı nüfusa bağımlı olmakla beraber; artıkların birikiminin yanında yok edilmesi eser miktarda kalıyor ve sonu gelmeyecek bir atık birikimi yaşanıyor. Diğer bir yandan; doyurulacak boğaz sayısı arttıkça üretim için gereken hammaddelerin doğadan karşılıksız alınması da artıyor, dolayısıyla atıklar da olağanüstü sayılara ulaşıyor. Her ne kadar bazı medeni ülkeler, doğaya olan borçlarını ödemek için çaba sarf etseler de; çoğunluk bunu gerçekleştirmedikçe yararımıza bir gelişim olabilmesi pek olası değil. Üretim için kullanılan hammaddelerin hepsi doğadan karşılansa, böyle bir durum yaşanmayabilirdi. Kaldı ki hepsi doğadan karşılanmıyor. Bu konuda denebilir ki: "Petrol ve türevlerinin; ucuz hammadde, kolay üretim adına açgözlülükle sömürülmesi, insanoğlunun kolaycılığının tarihteki en büyük yansımasıdır."


Doğayla Uyum İçindeki İnsanın Hammaddeye Erişimi


Doğayla uyum içinde yaşayan insanlar; bir şeyler üretmek için gereken hammaddeleri doğadan karşılarken, tamamen sömürmemek ve süreklilik için yaşam biçimlerine göre stratejiler geliştirmiştir. Bu stratejiler göçebe insan için; bir bölgedeki hammaddeleri öğrenip bir kısmını kullandıktan sonra yer değiştirmesi; yerleşik toplum için ise, insanlık tarihini büyük ölçüde değiştiren stratejilerden birisi olan tarımdır. Tarım, yerleşik hayatın gerekliliklerinden biridir. Yerleşik hayata geçiş ve tarım sayesinde; nüfus artışı hızlanmış ve toplulukların yeryüzüne yayılış alanı genişlemiştir. Sebebin açıklaması ise: üretilen gıdanın depolanabilmesi, topluluk içinde ve dışında alışverişler olmasıdır.



Nüfusun iklime etkisi ise; hammaddelerin yanlış kullanımı, aşırı tüketim ve bunun sebep olduğu kirlilik birikimidir. Bu konudaki sorunun sebebini kaynakların adil kullanımına bağlayan bilim insanları, kirlilik birikimi gibi sorunlara ekstra çözüm aramaktadırlar. Oysa ki diğer şekilde sorunu belki de kalıcı olarak çözebiliriz. Tabi burada devreye etik girdiği için her önerilenin de uygulanmasından önce bir filtreden, denetimden geçmesi gerekir. Bilimin önerileri doğru önerilerdir fakat etik konusu bu kesinliği bozmaktadır.




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder