Blog Listem

16 Mart 2019 Cumartesi

Kurtarıcı Kendiniz Olun!

     Basit yaşamak,dolu yaşamak gibi konulardan bahsederken Profesör Ortaylı'nın yeni yayımladığı kitap aklıma geldi.Kitabı henüz okumadım,ama bahsettiğim konuyu içerdiğini biliyorum.Hayat felsefem diyebileceğim bir kavramla ile ilgili yazı paylaşmak için ilhamı tabii ki bu kitaptan almadım.Bu yazımda yine "basitliği iyi bir yaşam tarzı olarak zannetmek"ten yakınacağım.
Mesela yine her karakterini,mekanlarını ayarlayıp yarım bıraktığım,hatta hiç başlatmadığım hikayemdeki orta yaş üstü demirci:Hem eski hayatında hem yeni hayatında tamamen basit bir adam.Hor gördüğü her insan da nedense hep masum,sanatkar,düşünen insanlar.Karakterleri seçerken; gördüğüm tanıştığım insanların özelliklerinden,okuduğum kitaplardaki insanların özelliklerinden yaratıyorum tabii.Zaten görmediğimiz bir yeri hayal edemeyeceğimiz gibi,bilmediğimiz bir insanı da hayal edip şekillendiremeyiz.Keşke hikayemdeki demirci,okuduğum kitaplardaki karakterlerden oluşsaydı.Maalesef tanıdığım insanlardan oluşuyor.Günümüzde tanışma olayı mesafe tanımadığından ya da medya her türlü apaçık olduğundan etrafımdaki insanların telaşa girmesine gerek yok.Acaba ben o demirci miyim?Bence telaşa girmelisin.Titreyip kendine gelmelisin.Çünkü insan korkmadan inanamıyor hiçbir şeye,korkmalı ki aslında bunu yapabileceğine inanmalı.Ama elini her zaman dolu tutmalısın.Elinde her zaman bir silahın olmalı ki engelleri o silahı kullanarak geçebilesin.Hızlıca geç ki yorulma,yaşlanma.




    Bu silah nedir?Silah bilgidir.Daha doğrusu bilgi silahtır.Bilgi paradır diye bir saçmalıktır gidiyor:Öğrenme çabası olan insanlara bu "bilgi paradır" sözünü "Bu işin ucunda para olduğu için yapıyor." gibi bir anlam yükleyerek,onları da aslında kendileri gibi zannetmeleri beni çok rahatsız ediyor.Marjinal olmak gibi bir çabam yok işte bu yüzden marjinal olabilirim.En azından farklı olmak için saçma ideolojilerin altında ezilmiyorum.Neyse konuyu saptırmayalım.Kısaca,bilginin önemi için para kelimesi yerine silah kelimesinin kullanılmasını doğru buluyorum.Bu arada bahsettiğim hikayemi yazarsam belki burada da yer veririm.Okuyan insan bulabilirsem o uğraşa girebilirim.Sonuçta bir insan bir ülkeyi değiştirebilir,bir ülke dünyayı değiştirebilir.O yüzden bir insan bile önemli.Biliyorum hepimiz o "bir insan bir ülkeyi değiştirebilir" kelimelerindeki bir insanı çok istiyoruz.Tabii ki ülkeyi iyi anlamda değiştiren bir insandan bahsediyoruz.Yakın zamanda o insanı beklemeyi bıraktım.O insan olmaya karar verdim.İnanın hepimiz "O insan." olabiliriz.Yeter ki önce kendimizden başlayarak yaşadığımız toprağı geliştirip,ilerletelim.Tabii bu süreçte gerekli olmayan şeylerle vakit harcamayalım.Kendi kurtarıcımız kendimiz olalım,çünkü zaman akıyor.Yapabileceğimizin en iyisini yaparak bu zamanı harcamalı,yeni gelen nesile bunu öğretmeliyiz.Ancak bu şekilde iyi bir vatan sever oluruz.Siyaset meydanında,sosyal mecralarda,kıraathanelerde ben bu ülke için canımı veririm demek ile vatan sever olunmadığını artık herhalde herkes biliyor olmalı.Çünkü bu ülke satılıp,elden gittiğinde istediğin kadar can ver,bu ülkeyi kurtarmak senin tek işi vücuda kan pompalamak olan basit bir kalbine kalmaz.Önemli olanı,beynini kullanmalısın ve de damarlarındaki kanın gücünü kullanmalısın.Tabi o damardaki kan mevzusu maneviyat açısından.Basit yaşama laf söyleyeceğiz derken konu nerelere uzandı.İyi ki uzandı.Çünkü ben bu konuda çok ciddiyim ve bu ve bunu gibi yazıların daha çok insana ulaşması gerektiğini düşünüyorum.En çok hangi blogların okunduğuna baktığımda karşıma çıkan teknoloji blogları,makyaj blogları,yemek tarifi blogları oluyor.Tamam peki bunlar da ihtiyaçtır.Ama en çok okunanların bu konular üzerine olması canımı sıkıyor.Peki benim gibi düşünüp,benzer fikirde yazılar yok mu? Kimse okumadığı için bilemiyorum açıkçası.Gördüğüm kişisel bloglarda da yine durum farksızdı.Türkiye'nin en çok okunan kişisel bloglarında gördüğüm şeyler en azından biraz mantıklı olsa da yine asıl ihtiyacı karşılamıyor maalesef.Bizim sanata ihtiyacımız var,kültürlenmeye ihtiyacımız var,elitleşmeye ihtiyacımız var.Bizim kendimize Türk demek için önce düşünen,zeki insanlar olmamız lazım.Sanatı ve kendimizi iç anadolu züppelerinin "erik dalı" saçmalığında değil Sultan Abdülaziz'in "gondol" müziğinde bulmalıyız.Kendimizi bulmak için kendimiz için düşünmeliyiz.(Sokrates: "kendini bulmak istiyorsan kendin için düşün.")Aslında amaçlarımın arasında çok büyük kitlelere ulaşmak var,ama bunun için de biraz zaman gerekiyor.Biraz da destek.Son olarak şu alıntıyı yapmak istiyorum:"Şayet bir gün çaresiz kalırsanız,kurtarıcı beklemeyin.Kurtarıcı kendiniz olun." Gazi Mustafa Kemal Atatürk.

13 Mart 2019 Çarşamba

Toplumda Ahlak Sınırlandırılması ve Utanç Eşiği

     İlk atalardan gelen; kurallara, adetlere, törelere uyma ihtiyacı ve baskılanması ileri süreçte içgüdüye dönüşmüş, törenin kesin ve katı kuralları yaşama belirli kalıplar koymuştur. Karşı çıkıldığında töre gereği cezası verilen birey örnek gösterilmiş, karşı çıkabilecekler tehdit edilmiştir. Bu sistemle çok uzun zaman önceki bir kural bile hala geçerliliğini koruyabilir durumdadır. Törelerin koyduğu yaşam kalıpları insanlar arasındaki ilişkileri de kısıtlamış, iletişim yokluklarına yol açmıştır. Örneğin; "kadın kısmı öyle herkesin içinde gülemez", "erkek dediğin şöyle olur" gibi kalıplar toplumun gelişmesine engel olan çok büyük bir sorundur. İnsanlara yasak konuldukça aksinin daha çok cezbetmesi ve aksini uygulayan insanların toplumdan dışlanması, hatta bazen işkence görmesi ve bu aksilik duygusunun bastırılması bize utanç duygusunu sunuyor. Evet, utanç, dışlanan insanın topluma karışabilmek için duygularını bastırarak kendi kişiliğini değiştirmeye çalışma sürecindeki duygusudur. Çünkü bu süreç atlatılınca utanç duygusu ortadan kalkacaktır.

    Baktığımız zaman, süregelen kurallara uyan insanlarda pek mantık aramayız. Çünkü içgüdüsel olarak dayatılmış olduğu için yapacağı çoğu eylemde mantıktan önce utanç duygusunu tartıyor olacaktır. İnsan sosyal bir canlı olduğu için asla toplumdan dışlanmak istemez, bu yüzden zaten bu kadar uğraş verir, çoğu zaman kişiliğinden ödün vererek amacına ulaşır. 

Mantık ve tecrübe iki ezeli rakip gibidir. Mantık her zaman en karlı ve en doğru seçimlerde kullanılan bir karar metodudur. Tecrübe ise her yerde, her zaman değişkenlik gösterebilecek olan bir üstünlük nişanıdır. Fakat üstünlüğün sağlanacağı tartışmalar, açıklamalar, olaylar sadece belirli bir miktardadır. Asla tecrübe sahibi olunmayan bir tartışmaya girmek riskli, ihtimal dahilinde bir tartışma olacaktır. Mantık kullanan kişi belirli bir zekaya sahip olduğu sürece her tartışmaya katılabilir, kişisel bir hakaret, iftira almadan işin içinden çıkabilir. Mantık ve tecrübe arasındaki ince fark da budur. Tecrübenin toplumda büyük bir yeri olduğu kanısı, ahlakın, tecrübenin keskin kalıplarının içinde oluşmasından kaynaklanır. Aslında çok basit şekilde tanımlayacak olursak: Toplumda utanç eşiği ahlaki kurallara dönüşmüştür. Yani toplum kendi ahlakını kendi belirlemiştir, zaman içerisinde "eski kuralları kendi prensibi haline getirmiş" kişiler azaldıkça ahlak yapısı değişebilir. Kötüye gitmekten daha çok iyiye gitmesi beklenir. Çünkü artık mantık dahilinde bir toplum oluşmaya başlamıştır. Tabii biri gelerek gelenekçi ruhları bastırılmış insanları uyandırıp onlara önder olarak toplumu geriye götürmek istemediği  sürece toplum her zaman ileriye gidecek, ideoloji bağımlısı olmayıp gelecek nesillerin idolleri olacaktır. Gelenekçilere "önder" olarak ortaya çıkan kişi birçok strateji deneyerek toplumun yönünü değiştirebilir. Bu stratejiler toplumun en çok bağlı olduğu şeyler olabilir. Ama o "önder" unutmamalıdır ki: Her topluluğun bir kurtarıcısı vardır, ortaya çıkması için de sabır değil çalışma gerekir!