Baktığımız zaman, süregelen kurallara uyan insanlarda pek mantık aramayız. Çünkü içgüdüsel olarak dayatılmış olduğu için yapacağı çoğu eylemde mantıktan önce utanç duygusunu tartıyor olacaktır. İnsan sosyal bir canlı olduğu için asla toplumdan dışlanmak istemez, bu yüzden zaten bu kadar uğraş verir, çoğu zaman kişiliğinden ödün vererek amacına ulaşır.
Mantık ve tecrübe iki ezeli rakip gibidir. Mantık her zaman en karlı ve en doğru seçimlerde kullanılan bir karar metodudur. Tecrübe ise her yerde, her zaman değişkenlik gösterebilecek olan bir üstünlük nişanıdır. Fakat üstünlüğün sağlanacağı tartışmalar, açıklamalar, olaylar sadece belirli bir miktardadır. Asla tecrübe sahibi olunmayan bir tartışmaya girmek riskli, ihtimal dahilinde bir tartışma olacaktır. Mantık kullanan kişi belirli bir zekaya sahip olduğu sürece her tartışmaya katılabilir, kişisel bir hakaret, iftira almadan işin içinden çıkabilir. Mantık ve tecrübe arasındaki ince fark da budur. Tecrübenin toplumda büyük bir yeri olduğu kanısı, ahlakın, tecrübenin keskin kalıplarının içinde oluşmasından kaynaklanır. Aslında çok basit şekilde tanımlayacak olursak: Toplumda utanç eşiği ahlaki kurallara dönüşmüştür. Yani toplum kendi ahlakını kendi belirlemiştir, zaman içerisinde "eski kuralları kendi prensibi haline getirmiş" kişiler azaldıkça ahlak yapısı değişebilir. Kötüye gitmekten daha çok iyiye gitmesi beklenir. Çünkü artık mantık dahilinde bir toplum oluşmaya başlamıştır. Tabii biri gelerek gelenekçi ruhları bastırılmış insanları uyandırıp onlara önder olarak toplumu geriye götürmek istemediği sürece toplum her zaman ileriye gidecek, ideoloji bağımlısı olmayıp gelecek nesillerin idolleri olacaktır. Gelenekçilere "önder" olarak ortaya çıkan kişi birçok strateji deneyerek toplumun yönünü değiştirebilir. Bu stratejiler toplumun en çok bağlı olduğu şeyler olabilir. Ama o "önder" unutmamalıdır ki: Her topluluğun bir kurtarıcısı vardır, ortaya çıkması için de sabır değil çalışma gerekir!
Bu yorum bir blog yöneticisi tarafından silindi.
YanıtlaSil